İçindekiler
BEN
Ben:
Türklük soyundan
Oğuz boyundan
Anadolu genci has Türk’üm
Dilim Türkçe
Sevdamı anlatır türküm.
Müslüman Türklüğü
Yüceltmektir ülküm.
Davam büyüktür,
Sevdam büyük;
Ettiğim büyük yemin
Sırtımdaki yük.
Yolum emindir
Adım Emin;
Bu asırdır zaman,
Vatanımız zemin.
ANNEMİ DE VATAN
Dünyaya gelmenin sevinciyle ağlarken,
Annem bağrına bastı, annemi de vatan.
Yüzüme batarken babamın bıyığı diken diken,
Şefkatten ağlatırdı, annemdi avutan.
Kondururlardı elden ele, dudaktan dudağa,
Emzirip yatırırlardı kucaktan kundağa.
Taviz vermezlerdi göze batacak budağa,
Aciz kulunu böyle korurmuş Yaratan.
Tarlada uyu diye yatırırlardı sırtüstü,
Taktıkları dere boncuğu elbisemde bir süstü,
Annem her yönüyle bana bir kamustu,
“Nerde atan, ora vatan” derdi her zaman.
Baharın kokusu çiçekte, gülde, akasyada;
Atanın kokusu Kırım’da, Çin’de Kafkasya’da;
En tazesi Anadolu; en derini Orta Asya’da;
Öyleyse vatanım ülkülerdeki turan.
Atanın yurdun bu kadar kutsallığı varken,
Yüz çevirmek şan mıdır bu toprağa basarken;
Dünyaya gelmenin sevinciyle ağlarken,
Annem bağrına bastı, annemi de vatan.
26.02.1987
ÇAĞAN MEMNUN BURADA
Milli renkler dışlandı,
Öz atalar taşlandı,
Batı start başlandı,
Koşan memnun burada.
Çağdaşlıktır soyunmak,
İşi dondan arınmak,
Aydın dolu çırçıplak,
Ekran memnun burada.
Kutsiyete hücumlar
Özgürlüğü yudumlar;
İflas etti kurumlar,
Hazan memnun burada.
İman kalbe tabudur,
Akıl şirke tapudur;
Dertli olan kamudur,
Şeytan memnun burada.
Dürüstlük meşru değil,
Ora dön, bura eğil;
Namus garip bir siğil,
Yolan memnun burada.
Rüşvetçi davasından,
Vurguncu havasından,
Övünür kafasından,
Yalan memnun burada.
Libas yasta, türban yasta;
Ey Türk oğlu baban yasta;
Ahmet yasta, Kezban yasta,
Çağan memnun burada.
1997
UTANIRIM
Gel gör hele ne oluyor bu ellere,
Ne haldedir? Nazar eyle memleketi.
Kara çizgi çekiyorlar emellere,
Kirlettiler pis ellerle memleketi.
Hiçbir zaman görmedim ki adaleti,
Hayal ettim eşitliği, saadeti;
Bilmeseydim mefkureye sadakati,
Terk ederdim bu haliyle memleketi.
Utanırım memleketin durumundan,
Sözde kalan kanunundan, kurumundan;
Kaçar oldum düşmanımın yorumundan,
Neye yorar? Düşün hele memleketi…
16.12.1987
ANADOLU İLE İSTANBUL
Yıl, bin dört yüz elli üç, geçtik yeni çağa;
Bir damat gibi sevinçlidir Anadolu.
Çünkü öyle sarmıştı ki artık yıllarca
Sevdasıyla yandığı güzel İstanbul’u…
O kadar mesuttular ki her ikisi de…
Filmlerdeki sevgililerden daha mes’ut.
Öyle sadık kaldılar ki birbirlerine…
Efsanelerin erişemediği boyut…
Kurtlar kaynadı fesatçıların içinde,
Kıskanıp durdular incili İstanbul’u.
Yüce dağlarla engellemek istediler,
Ferhat’tan öte yarıp geçti Anadolu.
Çanakkale’de kendini fedaya kalktı,
Çünkü İstanbul’dan ayırmak istediler.
Anadolu’nun vücudu seferber halktı,
Gücünü tam olarak burda gösterdiler.
Şehitlerin kanıyla kanları kaynadı,
Ab-ı hayat bildi kendine İstanbul’u
Tarih sahnesinde ikisi bir oynadı,
İntihar eder O’nsuz kalan Anadolu.
16.03.1987
BİZİM YIKIK KÖŞKÜN BAHÇESİNDE
Bizim yıkık köyün bahçesinde
Dolaşmak istedim gönlümce,
Nasıl solmuş, açmadan çiçekler…
Kökleri kesilmiş meğer…
Nasıl tuhaf oldum görünce!
Ne de güzelmiş renk, renk çiçekler;
Yıkılmış yazık o emekler.
Bir köşe Viyana, birisi Şam…
Bir tarafta gün doğar, bir tarafta akşam.
Nerdeyse masal diye gülecekler!
Bizler için çok şey kalmıştı atamızdan,
Olduk şimdi bahçemizde Cem Sultan.
Duvarını yıkmış kırılası bilekler!
İçeri doluşmuş kök yiyen böcekler!
Beni de yerler diye korkarım bazan.
Bir çok yerinde çeşmeler vardı,
Taa! Hint denizine kadar akardı.
Bir kapı açtı ki, dedem Fatih…
Böyle geniş bahçeyi görmemişti tarih.
Burda her iklimin çiçeği açardı.
Bizim yıkık köşkün bu bahçesinde
Papağan ötüyor bülbül kafesinde,
Aman Allah’ım! daha neler…
Kırmızı örümcekler, kara lekeler…
Fidanların yeşil elbisesindeler
Bizim yıkık köşkün bahçesinde.
24.05.1987
SAÇMA SAPAN
Yarım gövde, yarım bir baş
Yaşayan bir insan gördüm.
Sanayi ve tarımı yaş
Ağlayan bir vatan gördüm.
Bozuk pilak gibi çalar,
Her kıristal ayrı yalar,
Karamboldan eller dalar,
Bulanık bir lisan gördüm.
Yedi başlı devler gibi,
Beş yüz renkli evler gibi,
Makamı var, söz sahibi
İnsan tenli hayvan gördüm.
Saraylardan çöplüklere,
Açıklardan örtüklere,
Namuslardan sürtüklere
Gidip gelen iman gördüm.
Saçma sapan bir alem bu;
Neşe değil, bir elem bu;
Yalan bilmez bir kalem bu;
Bin bir yalan, dolan gördüm.
10.01.1987
KURBANIM O DİLLERE
Mahbubun aşkıyla tutuşup kül olan,
Çağlayan göz yaşı sel veya göl olan,
İsm-i Azamla şakıyıp, bülbül olan,
Kurbanım sallanıp, Hu diyen dillere.
Arı gibi girip çiçeğin özüne,
Gerçeği sokarak batılın gözüne,
Yola gelmeyecek kafirin yüzüne
Kurbanım tükürüp, tuu Diyen dillere!
16.03.1986
ISRARLIYIM
Gerekirse din uğruna
Ölmesine ısrarlıyım.
Bin ezalar gelse cana,
Hakta yine ısrarlıyım.
Her insanın var akılı,
Ölçüp biçtim yıllar yılı;
Çektim aktan kara kılı,
Ben bu dine ısrarlıyım.
Olsun varsın el yıkımda,
Benim gönlüm Halık’ımda;
Bu ideal, bu akımda
Günden güne ısrarlıyım.
Nedir bilmem bu gümanlar,
Yurda dolmuş kör dumanlar;
İsrail’e göz yumanlar!
Filistin’e ısrarlıyım.
Geri teper bir gün silah,
Kalacak mı yerde bu ah?
Afganlının Rus’a yallah
Demesine ısrarlıyım.
Dayanırız şamarlara,
Kan yürüdü damarlara.
Türk düşmanı Bulgar’lara
Doğan kine ısrarlıyım.
Yuvarlandık karda, kışta;
İslam şimdi uyanışta;
Ruhaniler bak, alkışta;
Ötesine ısrarlıyım.
10.03.1988
AFGANLIMA
Kalbinde sır iman, dilinde tevhit
Kazan mübarek olsun ey mücahit.
Bir elinde tüfek, bir elinde fişek,
Gözün başka silahtır, sanki şimşek;
Cesaretin Rus’a delik aratır,
Her duruşunda bin bir hırs yatır.
Kanlanmadıkça muhteşem sarığın,
Yırtılmadıkça koşarken çarığın,
Kızarmadıkça tek kırma tüfeğin,
Bilirim seni; kan kusar yüreğin.
Seninle el ele değilim amma…
Kalbim senden ayrı, duasız sanma.
Akan kanın Hakk’a gider saf kanlım!
Hak yerde kalmaz, korkma sen Afganlım.
Silahsız savaştın, alem şahidi,
Ne silah yıldırdı, ne Rus tehdidi.
Karmal ağına düşüp “Eyvah!” dedin;
Cihada çıkarken “bismillah” dedin.
Kalbinde sır, iman; dilinde tevhit,
Kazan mübarek olsun Ey! mücahit!
22.07.1985
BİR GÜN
Allah’ın izniyle küffarın üstüne
Balyoz gibi kalkıp ineceğiz bir gün!
Okyanusa dalıp, parçadan bütüne
Tibet yaylasından geçeceğiz bir gün.
Gelecek günleri hayal de bilseler,
Bunu göz önüne serecek seneler.
Irkımın hiddeti Çin Seddi’ni deler,
Demir perdeleri biçeceğiz bir gün.
Mimsiz medeniyet, yalancı Avrupa!
AİDS mikrobu var, pis ağzını kapa!
Toprak: pisliğinle bitlenmiş bir urba,
O bitleri bir bir ezeceğiz bir gün.
Düşmanım demiyor bu asırda düşman,
Kuyu kazar, öne geçtikleri zaman,
Müslüman’a vurur çok yüzlü Müslüman
Onu da ayırıp seçeceğiz bir gün!
Türk’ü Türk yapan dil, iman ve kanıdır,
Bunlar nerde varsa Türk’ün vatanıdır,
Şimdi ilim, irfan, teknik zamanıdır,
Medeniyete nur saçacağız bir gün.
Eminim, sanmayın ülkülerim söndü,
O bir kıvılcımdı, alevlere döndü!
Ufukta çağıran ışıklar göründü,
Ayak bağlarını çözeceğiz bir gün.
01.03.1987
EŞKIYALARA-I
(Köy basıp, katliam yapan eşkıyalara)
Hiddete getirmeyin bizi ey gafil eşkıyalar!
Tarih bilir hiddetini, titrer dağlar, kayalar…
Sizi Türkiye’den değil, dünyadan da kovalar;
Yurduma göz diken ancak avucunu yalar.
Asiye ecel, barışçıya hayattır ırkımız!
Bir ülküyü anlatır, farklı olsa da şarkımız.
12.03.1987
EŞKIYALARA-II
Dili tatlı değil ki, bülbül gibi şakıya.
Ağaçkakan gibidir, gagasını çürütür.
On değil, yüz Mehmetçik vursa bile eşkıya…
Hiçbir şey yapamaz da davasını çürütür.
02.05.1987
BAYRAĞIMA
Gül cemalini gel sürüver yüzüme,
Yıldırım hızıyla girdin sen özüme.
Tüm güzelliğini seriver gözüme,
Sana bestelenmiş şarkımızı dinle.
Semada ne varsa hepsinin reisi,
Gökyüzünde sanki bir masal perisi,
Senin gölgen yeter, fazladır gerisi,
Sana masallaşmış aşkımızı dinle.
Nakşedilmişsin al bezin üstüne,
Neşe kaynağısın gamlıya, üzgüne…
Milletim ulaştı sonsuz olan üne,
Senle bütünleşen marşımızı dinle.
Yanık bağrımız gölgende serinler,
Gönüller vurdukça tempoyu yer inler!
Sesimizi gökte şehitler dinler,
Şehitlere çevrilir başımız seninle.
Senle güzel hayat, sensiz azap olur,
Senle cennet dünya, sensiz harap olur,
Senin bu varlığın bize kitap olur,
Sayfalaşır toprak, taşımız seninle.
Kırmızı renk ile bembeyaz ay yıldız,
Dalgalandıkça gökte, duygulanırız,
Aynı vatan, millet; aynı coşku, hız!
Daha nurlu ufka uçarız seninle.
13.03.1987
MAZİ
Mazi; denizlere terkedilmiş
Mücevher dolu bir efsun.
Dalgıç olan da göremez. Çünkü…
Üstüne örtülmüş yosun.
Arayan elbet bulacak; ama…
Şu kurbağalar kahrolsun!
18.03.1987
BU ZAMANDA
I
Tembelliği uğruna sahtekâr oldular;
Eşekler de anırdı, bestekar oldular.
Mersin yolu rüyada tersine gidermiş…
İflastayız bak. Çünkü lafta kar oldular.
18.08.1987
II
Yağmur yağar su ıslanır,
Örgü ören mil paslanır.
Saçma değil, bu zamanda
Gülsüz diken teraslanır.
18.08.1987
III
Ayrıklara yer vermekten,
Bağ kırıp ter vermek yeğdir.
Bir döneğe sır vermekten
Düşmana ser vermek yeğdir.
23.03.1987
DUA
Affet beni Allah’ım
Sen kabul et duamı.
Zindan oldu günahım,
Esirgeme şuamı.
Günahları köpürten,
Nefis denen nankörden,
Kaçıp sana geldim ben,
Koru ya Rab küfürden.
Rehber aldım Kur-an’ı,
Hedef bildim turanı,
Kaldır ya Rab önümden,
Bana engel duranı.
Davam yaymak İslam’ı,
Arşa çıkar davamı,
Göze alıp çıktım ben
Davam için idamı.
Şu gönlümü azimden,
Dermanımı dizimden,
Koparma ey Rabbim sen
Atimi de mazimden.
Verme bize şer, bela,
Yaşatma hiç Kerbela,
Eğer İslam dininden
Ayrılırsak ver bela.
Bize bizi düşürme,
Gurur verip şişirme,
Ya Rab beni ülkümden
Koparıp da şaşırma.
11.01.1985
GECE YARISI
Duygular kabardı gece yarısı,
Yarasanın gece uçuşu gibi.
Doğruldum ayağa, eksidir ısı,
Hortlağın mezardan kaçışı gibi.
Uykusuzum ama tutmuyor uyku,
İçimde kaynaşır yarından kuşku,
Beynime sığmadı karmaşık duygu…
Bardaktan damlanın taşışı gibi.
Dolanıp masanın yanını buldum,
Hayalet içinde sanki kayboldum.
Sonunda yatağa uzanmış oldum,
Kuşların sahile göçüşü gibi.
Bu ıssız gecede ne gelmez akla!
Söylenmez, duyulmaz; dille, kulakla;
Ayak yerde gezen, ayrı yatakla,
Eğreti insanın yaş işi gibi.
Çağırsan duymaz ki… Mutluluk sağır!
Girsem mi yatağa ben ağır, ağır;
Bu odanın içi daha çok soğur,
Türkün Sibirya’ya düşüşü gibi.
Alt-üst olur dünya; düşmeye gör tek!
Minder mezar olur, yorgan da mertek;
Yastık yılan olur, tenimle ortak,
Rusların Afgan’a üşüşü gibi.
27.02.1986
BELLİ DEĞİL
Eğri büğrü, yalan yanlış,
Doğru düzgün belli değil.
Ordan-burdan karmakarış,
Doğdu düzgün belli değil.
Kem bilir, kim kimden kaçar?
Torun cedde alev saçar;
Herkes mağrur, gökte uçar,
Yılan, kuzgun belli değil.
Zaman, öyle bir zaman ki…
Alim, cahil aynı sanki.
Şeytan hangi, melek hangi?
Doğru düzgün belli değil.
Zengin arzı çok hoş görür,
Kabri gören bir hoş görür,
Ayyaş ise sarhoş görür,
Azgın, bezgin belli değil.
Beyin, kültür allak bullak,
Nere kurak, nere sulak?
Uymaz oldu dille dudak,
Şarkın, türkün belli değil.
Herkes kendi âleminde…
Başka bir hal var Emin’de.
Dertli ölür eleminde…
Zalim, ezgin belli değil.
18.01.1986
BİLMECE GİBİ
Yaşlı, boz eşeğin sırtında yüklü,
Eşek bezgin, adam mutsuz yaşıyor.
Bakar ejderhalar ağzı köpüklü…
Bebekler kundakta sütsüz yaşıyor.
Yağmur yağmadı, ırmaklar susuz,
İlkbaharda bir güz gezer uykusuz;
İnsan nasıl böyle dursun kuşkusuz,
Eşeği samansız, otsuz yaşıyor.
Grileşti de; aka karıştı kara
Ne siyahı, ne beyazı ara.
Dost gibiydi, attı yersiz iftira,
Vicdanı içinde yurtsuz yaşıyor.
Birisi gülüyor olana bakıp,
Diyemez “suçlusun!”, söylemez “ayıp!”
Haklı kim, haksız kim? Gerçekler kayıp,
Kötü matsız, iyi metsiz yaşıyor.
19.08.1985
VATAN VE İSTİKLAL
Bütün dünyanın gözü dikili güzel Türkiye’mizde
Fransız, İngiliz, Ruslar, İtalyanlar, kalleş Yunanlar:
Hap paylaşıyorlardı, kalmamıştı toprak elimizde;
Unutulmuştu, o ülkeler kazandığımız zamanlar.
Yunanlar İzmir’e, Fransızlar, İtalyanlar güneye,
Ruslar kuzeyden başladılar miras gibi bölüşmeye.
Arada sıkışıp kaldık, kimse bilmez sonu nereye?
Bütün halk ümitsizlik içinde geçiyordu zamanlar.
Nüfuz azalmış, askerimiz yok, dağılmış dört bir yana,
Yediden yetmişine bütün herkes savaş meydanına…
Kutsal vatan için mal mülk terk edilip kıyıldı cana,
Düşenin dostu yokmuş, düşman oldu eski dost olanlar.
Böyle bir zamanda öne atıldı kahraman Mustafa!
O’nun etrafında toplandı askerler, geçtiler safa.
Nedir bilmiyorlar acılar içinde, ne zevk, ne sefa!
Vatan ve istiklal için hakka teslim ediliyor canlar.
Kalpleri iman dolu olan Türklere haktır bu vatan!
Kesin karar “Yurtta sulh, cihanda sulh” emretmişti Atam!
Düşmanlara çiğnetilmez bu kutsal topraklarda yatan.
Bu yolda “Ya istiklal ya ölüm!” diyordu kahramanlar.
İkiyüz yetmiş kiloluk toplarla mevziye koştular;
“Bu vatan bizimdir!” dağda, bayırda savaştılar.
“İlk hedefiniz Akdeniz!” deyip, Torosları aştılar;
Hayret ediyor kendini kahraman sanan düşmanlar.
Kocatepe’de, Dumlupınar, Çanakkale, Sakarya’da…
Türkiye’mize saldıran düşmanlar her çeşit boyada:
Arap, Hindu, zenci, anzak… Daha insan var mı dünyada?
Bu ne savaştır Ya Rap! Yok oldu birden bunca insanlar.
Esarettense vatanında ac ölmek Türk’e nimettir;
Düşmanı denize döken imandan gelen cesarettir;
Yeni Türk Devleti şehitler kanından bir imarettir;
Dersi bizden aldılar yeni bağımsızlık arayanlar.
Güzel yurdumda düşman yok artık, bize gülüyor toprak.
Sanki bayram ediyorlar rüzgarlarda sallanan yaprak.
Gülümsüyor bizlere gökyüzünde ay yıldızlı bayrak.
Artık barış bayramı yapıyorlar dünkü ağlayanlar.
Bizimdir görülen bu dağ, bu köy, bu topraklar, bu afak…
Bayramla, davul zurnayla, sevinç coşkuyla söktü şafak!
Gülüyor dünkü kan ağlayan genç ihtiyar, büyük, ufak;
Türkün kanıdır damarlarımızdaki dolaşan kanlar!
Emin’im Türkiye’mi yıkmak isteyenlere şaşarım!
Mutluyum! Çünkü kalkınan güzel Türkiye’mde yaşarım.
Ay-yıldızın gölgesi altında sana doğru koşarım.
Sen rahat uyu Ata’m! Daha mutlu olacak yarınlar.
03.10.1981
MAZİYE DOĞRU
Hatıralar iz bırakır, maziden eser…
Mazisini insan hatıralarla gezer.
Gel seyran edelim maziyi beraber,
Kanatlarımızı buradan açarak.
Gidip de görelim, neyler sahabeler,
Yirminci yüzyıldan hicrete uçarak.
Su içeriz çölde bulunca bir vaha,
Geçeriz Buhara’ya ve Harzemşah’a,
Atlarla kalkalım yorulmadan şaha,
Dağdan dağa, ilden de ile geçerek.
Aniden geçip sonra Ortaasya’ya,
Çinlilerle çarpışırız kıyasıya.
Kürşat’ı selamlarız, o bizi duya!
Çölden çöle, handan da hana geçerek.
Anadolu’ya Orta Asya’dan göç var,
Bizanslılardan da alınacak öç var.
Alplerle Anadolu kapısın aç; var!
Bizanslı şövalyeleri biçerek.
Haçlılara karşı gel, Kılıçarslan’la
Yan yana çarpışalım güç ve imanla;
Kafirler kıvranırken çıkacak canla
Söğüt’e geçelim ordan da uçarak.
Görelim Osman Gazi’yi seferinde,
Namazla çıkalım vaktin seherinde,
İstanbul’dayız mevsimin baharında,
Mevsimden mevsime o hızla geçerek.
Haliç’e ineriz gemiyle karadan,
Surlar daha güçsüzdür bizim naradan,
Fatih’le görüşüp geçelim oradan,
Yayılalım, Tuna’dan bir su içerek.
Halife olmuşuz Mısır’a, Yemen’e,
Sultanlık yapmışız bütün aleme,
Seferimiz Endonezya’ya, Kime ne?
Allah aşkı için Turan’ı seçerek.
Hele Tiryaki Hasan Nemçe’ye karşı…
Yüz bine karşı şu beş binin yarışı;
Melaikeler yardımda, seyret arşı,
Seyredip gidelim buradan da uçarak.
Şurası Kafkasya, şurası da Kırım,
Coşkun sel gibi akıyor atalarım;
Hepsi diyor, “sefere ben de hazırım!”
Buradan da geçelim zamanı aşarak.
Kuşbakışı bakalım, çıkarak semaya,
Osmanlı’ya değil, şu eski dünyaya,
Eski Dünya, Osmanlı demek; öyle ya!
Geliyor beri medeniyet saçarak.
26.02.1985
İLTİFAT MI HAKARET Mİ?
(Bir anneden kızına)
Eksik olma, yaşa evlat, yaşa!
Hakaret ettim iltifat saydın.
Allah duymaz korkma, sümme haşa…
Tövbe etmiştin, ne zaman caydın?
Serseri oğlan, ah budala kız!
Sen orda - burda gez-dur kaygısız;
Sen de aman ha çıkma boyasız;
Kızım biraz daha soyunsaydın.
Alay ettin “ne biçim laf ana!”
Deyip döndün arka tarafına;
Aman aldanma, takma kafana,
Nasihat ettim hakaret saydın.
Rahmetlik baban çıksa kabirden,
Alıp taç yapar seni sedirden;
Seni bu hale kemdir getirten?
Kaldırıp biraz daha açsaydın.
Yaşa kızım, namuslu fahişe!
Çık da şöhret ol sen de afişe;
Aman bakma, ben bakarım işe,
Çok makyaj işin var, demin saydın.
Ne desem sana nasıl anlarsın?
Ben toplan desem, “yayıl” anlarsın;
Açıl desem de açıl anlarsın,
Duydun ya kızım, bunu ne saydın?
15.01.1985
YA GERİSİ…
Gurbete çıkılır geçim bulmaya,
Okula gidilir ilimle dolmaya,
Camiye girilir bir kul olmaya,
Ya gerisi nedir? Kime çalışır?
Kitaplar yazılır hak söylemeye,
Gazete okunur çok söylemeye,
Cahile hiç gerek yok söylemeye,
Ya gerisi nedir? Kime çalışır?
Dualar edilir selamet için,
Çabalar verilir sükûnet için,
Sakatlar yaşar bir ibret için,
Ya gerisi nedir? Kime çalışır?
Emniyet kurmaya alınır silah,
Şuursuzca işlenir birçoğu günah,
İnsansa sonunda diyecek eyvah!
Ya gerisi nedir? Kime çalışır?
Edebiyat vardır sevgi anlatır,
Türküler söylenir ezgi anlatır,
Selamlar sunulur ilgi anlatır,
Ya gerisi nedir? Kime çalışır?
Hasta kurtarmaya yapılır ilaç,
İhtiyaç olur da kesilir ağaç,
Her harekette millidir amaç,
Ya gerisi nedir? Kime çalışır?
29.03.1987
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder