İçindekiler
ÖĞRETMEN
(Şehit
Öğretmenlere)
Açmış
defterini pilanını yazar,
İnce
hesaplarla yorulmuş öğretmen.
Öyle
bir dalmış ki sevdasını yazar,
Bulanıp,
bulanıp durulmuş öğretmen.
Rüyasında
bile sınıfta anlatır,
Üstüne
örttüğü kılıfta anlatır.
Ona
aşkı sorsalar, bir hafta anlatır,
Gönül
sevdasıyla sarılmış öğretmen.
Çevre
şartlarına göğsünü gererken,
Bir
gül bahçesinde güllerin dererken,
Akşamüstü
dönüp, eve girerken,
Kurşun
yağmuruyla vurulmuş öğretmen.
Susuz
mu kalacak diktiği fidanlar?
Doldurur
yerini başka civanlar.
Ödül
beklenmeyen davayı kim anlar?
Toprağa
verirken sorulmuş öğretmen.
Öğretmen
Emin’im korkmam bu davadan
Ne
çıkar güneşe vurulan sıvadan;
Bakmışlar
da ona yedi kat havadan,
Daha
yükseklerde görülmüş öğretmen.
24.11.1997
NAHOŞ ŞAKIRTI
Güya
bülbül olmuş, aşk ile şakırdı,
Alkışlar
duyunca daha çok bağırdı.
Hal
buysa alkışlar alaydı, gırgırdı,
Sükuneti
bozdu bu nahoş şakırtı.
Deli,
deli uçup durması var mı ya…
Ne
bülbüle benzer, ne biraz arıya;
Bir
günde yorulmaz, ama gör salıya;
Hırıltı
olacak bu nahoş şakırtı.
07.12.1987
ZEMZEM-İ ZAM ZAM
Zemzem-i
zamzamdan su içti sakinler,
Hicazdan,
hüzzamdan vazgeçti sakinler.
Bu
zemzem başkadır, zamzamlı kamudur;
Düşün
taşın beş yıl, evhamlı konudur.
Bu
zamzam suyu yaktı, sarhoş etti;
Bir
azman evleri yıktı, bomboş etti.
Eyvahlar
duyulur bak yine her günkü
Pişmandır
garipler, perişandır; çünkü…
Zemzem-i
zamzamdan su içti sakinler,
Gelecek
eyyamdan vazgeçti sakinler.
12.12.1987
TEMEL YIKILDI
Adalet
mülkün temeli denir,
Temel
yıkıldı, mülk kalır mı hiç…
Bir
torpil olur, bin rüşvet yenir,
Kararmış
kalpte nur kalır mı hiç…
Yalana,
dolana dolaşıp kaldık,
Geçim
derdine ilişip kaldık;
Harama
toptan alışıp kaldık,
Böyle
dünyada ar kalır mı hiç…
Diner
mi sandın garibin yaşı,
Alnını
deler denizin taşı;
Rüşvetle
başlar her işin başı,
Yoksul
terinden zevk alır mı hiç.
Bir
lokantaya girsen faraza
Fiyat
listesi durur boğaza;
Ütülür
orda cüzdan alaza,
Girdin
bir defa, terk olur mu hiç…
Her
gün tükenmez hayaller yenir,
Hayal
market de bir gün tükenir;
Zalim
merhuma iyidir denir,
Melun
diyecek er kalır mı hiç…
Adlin
yerini riyalar aldı,
Sonumuz
meçhul, ama az kaldı;
Nursuz
aydınlar sanki daraldı,
Devleti
soyarlar, halk alır mı hiç.
16.12.1987
ASKERİN HASRETİ
Uçun
kuşlar uçun, durmayın burada,
Sizleri
bekliyor yaşatan iklimler.
Dolup
boşalırken, sizlerden sonra da,
Bizleri
saracak yaşatan iklimler.
Yaşamadık
ama ölmedik burada,
Hayat
bir yapraktır dalında kurada;
Ya
hazan ya kıştır, başka yok sırada,
Hasrettir
askeri kuşatan iklimler.
Asker
ocağına kin tutmuş anlama,
Dağ
gibi yüklenen hasretmiş adama;
Bizleri
erdemle öğütmüşler ama…
İlle
de dostları kuşatan iklimler…
Uçun
kuşlar uçun, eriniz murada,
Eşiniz,
dostunuz, eviniz orada;
Bu
kısacık hayat kalsın hatırada,
Bizleri
bekliyor yaşatan iklimler.
15.01.1988
ASKERİN BEKLEYİŞİ
Askere
dediler, askere geldik;
Tezkere
dediler, bekleriz hala.
Aylardır
burada bu hallere geldik,
Yüz
günün üstüne ekleriz hala.
Tezkere
gelmiyor sabırsız ere,
Endişe
edilir, hepsi boş yere;
Dalar
gider herkes sevdiği yare,
Gönülde
sevgiyi saklarız hala.
Akşam
olup “yatın” dendiği zaman,
Gürültü
son bulup dindiği zaman,
Başlara
düşünce bindiği zaman,
Sivil
hatırayı yoklarız hala.
Küme,
küme olur akşam tertipler,
Vazife
başında tek olur tipler;
Eski
not defteri bir acayipler,
Yıldızı
yan yana ekleriz hala.
07.04.1987
ASKERİM GELEMEM
Ey
sevgili sana gelirdim amma,
Kışlalarda
bir askerim gelemem.
Kokun
alır, yerin bulurdum amma,
Vatana
boyun bükerim gelemem.
Bayramlarda
on gün izin verseler,
Durduramaz
o gün beni kimseler.
“İzin
yoktur, buradasınız” derseler,
Yüreğimi
de sökerim gelemem.
Tüfeğimi
kavrıyor bileklerim,
Mektubuma
cevabını beklerim.
Vermesen
de ardardına eklerim,
Satır,
satır dert dökerim gelemem.
Aralık-1986
ASKERİN UMUDU
Gözlerim
sılada, mektup gözlerim ben;
Sizlerin
mektubu askerin umudu.
Şurdan
ötesini her an özlerim ben,
Biterse
askerlik gösterin umudu.
Mektuplar
sılayı yaşatır burada,
Mahzun
bu gönlüm, gözlerim kurada.
Mektupla
yanıma şöyle bir uğra da;
Tazelensin
biraz gözlerin umudu.
Ele
görünmezmiş ellerin çilesi,
Reva
olmayan bu feleğin cilvesi;
Satırlarda
tüter sizlerin nefesi,
Kederler
içinde askerin umudu.
Askerim;
sürerim gurbetin demini,
Umuda
bağladım hasretin gemini;
On
iki ay sonra bekleyin Emin’i
Teselli
isterim, çok verin umudu.
19.03.1987
KÜÇÜK GURBETÇİNİN AYRILIŞI
Gideceğim
yeri
Bilmiyorum,
sormayın bana ana.
Ayrılıyorum
sizden yana, yana.
Nerde
ekmek kapısı varsa çalacağım,
En
yakın bir yerde kalacağım;
Gittiğim
yerden tez haber salacağım.
Merak
etme anacığım,
Merak
etmeyin beni;
Hasretinizle
yanacağım,
Unutmam
sizi anacığım.
Geleceğim
geri
Akşam
kızıllığı dönüyor kana.
Gurbet
yolu göründü bana.
Yarın
yepyeni bir güneş doğacak,
Bu
çileli, kötü günleri boğacak.
O
gün bir ses gelecek kulağına,
“Teyze
müjdeler sana!”
Göreceksin
sonra anacığım,
“şükür”
diyeceksin Yaradan’a;
Kavuşacaksın
oğluna.
Artık
salıverin anacığım,
Burada
bekletmeyin beni.
Bilirim
yaran derin anacığım;
Yarın
burada sayın beni;
Döneceğim
geri anacığım,
Hoşça
kalın.
08.10.1982
BİLEMEDİM KİM OLDUM
(Gençliğin
Dramı)
Daldım
uçsuz deryaya,
Balıklara
yem oldum.
Küstüm
suçsuz deryaya,
Avladılar
yem oldum.
Daldım
bir meyhaneye,
Demlediler
dem oldum;
Başladılar
içmeye,
Sarhoşlara
em oldum.
Sürünürken
yollarda,
Döküldüm
de kum oldum,
Dost
ararken ellerde,
Kemlediler,
kem oldum.
Bataklık
olmuş yıllar,
Çamurunda
im oldum,
Gelen
geçen bir sorar,
Bilemedim
kim oldum?
23.05.1987
BİR DAHA
Bir
daha akşam oldu burada,
Ben
yine demliyorum kafamı.
Ufukta
sıla sisli bir ada,
Baktıkça
tazelerim cefamı.
Gün
vurur ufuktaki adaya,
His
dolar oturduğum odaya,
Kalkarım
her duyduğum sedaya,
Acaba
bu ses bana şifa mı?
Orada
ayak izim var idi,
Adada
dünya bana dar idi,
Yad
oldu, dostlar benden farıdı,
El
sürer şimdi benim sefamı.
Kaç
defa daha akşam olacak?
Sabahsız
akşam boşa m’olacak?
Kaç
kere keder kuşam olacak?
Bu
başım yanar dağ mı kafa mı?
05.04.1987
PUL OLDU GÖNÜL
Geldi
geçti ömrüm, tarumar oldu;
Varamadan
dosta, kül oldu gönül.
Yazı-tura
gibi bir kumar oldu,
Tesadüfe,
şansa kul oldu gönül.
Gönül
koymak varken Hakk dergahına,
Gafil
düştüm küfrün karargahına.
Ortak
oldum kulların günahına,
Koklayan
her kula gül oldu gönül.
Her
dost bildiğime güvendim candan,
Dostlarla
ortaktı elimde olan;
Kara
güne düşüp, kaldığım zaman,
Beş
kuruş etmeyen pul oldu gönül.
Gönüller
sultana saray bilinir,
Zor
fethedilir de kolay incinir;
Benimse
halime kimler acınır,
Handa
her yolcuya çul oldu gönül.
03.03.1987
YALNIZ MABET
Yalnız başına bir mabet ki;
Hazin, yas tutmuş, anlayan yok.
Taşlaşmış kalpler öyle sert ki…
Dost gibi gelip ağlayan yok.
Günde beş defa çağırır da
Düşük çeneler hep vırvırda;
Kulaklar duyar, kalp sağı da…
Aşk ile gelip çağlayan yok.
Bir mabet ki bu gamlı, ıssız;
Der; “bu insanlar nasıl gamsız!
İmandan kaçar böyle ne hız?”
Nefsine yular bağlayan yok!
Yol kenarında bir bahçede
Bekler gündüzde ve gecede;
Ulu minareler çok ince de
Kafalar kalın; anlayan yok!
10.09.1986
İSYANIM FİLAN YOK
Şimdi
çok hüzünlü
Haldeyim
bilen yok…
Dertliyi
gönüllü
Sormaya
gelen yok.
Dost
dosta hal-hatır
Sormadı
yan yatır;
Bana
hep aratır,
Aşk
yitmiş bilen yok.
Yalvarmam
bir kula
Kıymazsa
bil pula;
Olanlar
hayrola!
İsyanım
filan yok.
Ne
sıla, ne gurbet;
Bir
değil birçok dert…
Ya
Allah bir medet!
Bilirsin
yalan yok.
02.01.1986
ANAM
Sevgimi
sana nasıl göstersem?
Dille
anlatmak yetmez ki anam…
Açıp
kalbimi görmek istersen,
Görmeye
gözün yetmez ki anam!
İste
canımı, al senin olsun;
Zehiri
kalsın, bal senin olsun.
Duam;
cennette kal; senin olsun.
Sana
dileğim bitmez ki anam.
İster
köle yap, ister azat et…
Sana
hizmetle olur saadet.
Senin
ayağın altında cennet,
Uzakta
cennet tütmez ki anam!
01.02.1986
BABADAN BABAYA
Gel
hele!
“Yavrum
boğuldu!” diyen baba…
Çırpınma
kıyıda cahil, cahil.
Bu
dalgalar seni de yutar!
İçine
dalmak çare değil.
El
ele
Verseydi
bütün babalar;
Korkulukla
çevrilseydi sahil…
Olur
muydu bu facialar?
Tekneler
yegane çare değil.
Sahile
Bir
şeyler yapmalı; önlem!
Bu
durumda facia son değil.
Doğmuşken
beyinde bu ünlem…
Yapılsın
artık yıkılan sahil.
Gel
hele!
Yavrum
boğuldu diyen baba…
Kalan
yavruna rahmet dile;
Bir
kural koyalım sahile…
Bitsin
bu çile!
23.05.1987
ŞİİR SANATI ÜZERİNE
Eski
şairlerde ilham yetim dava idi;
Şiir
olgundu, yüceydi, dillerde mutluydu.
Vatan,
hürriyet, ülkü ve inancı iç içe…
Milletin
gönlüne dökülen hayat suyuydu.
Şimdiyse
ilham kaynağı ferdi zevk, eğlence…
Mağrur
sanat ise unutulmaz acı duydu.
Her
kalemin ucunda her kalıba girince;
Sonuç;
sanatta kısırlık; olacağı buydu!
Sanattan
maksat davadan geçince havaya;
Şairlik
şanı da alınır oldu bedavaya.
25.05.1987
UKELA
Bozulmadan
yıllanmış;
Pek
ala!
Nefsine
akıllanmış;
Mahf
ola!
Eskitmeden
kullanmış,
Seğirtmeden
yollanmış;
Ne
ala!
Pullanmayıp
çullanmış,
Arlanmayıp
sallanmış;
Yıkıla!
Sulanmadan
ballanmış,
Yıkılmadan
dallanmış;
Çok
ala!
Pillenmeden
dillenmiş,
Ellenmeden
zillenmiş;
Ukela!
Kendineyse
ne ala
Bize
ise hayrola.
Pay
çıkarıp nefsine
Bilmiş
kişi; ukela!
27.11.1987
DAHA AZ MISIN?
Kara
sevda mı?
Kuru
sevda mı?
Gözün
yarda mı?
Yoksa
avda mı?
Malum
değilsin;
Melek
değilsin;
Senin
önünde
Kimler
eğilsin!
Gözün
sürtüyor,
Dilin
örtüyor,
Ellerin
dursa
İçin
dürtüyor.
Kalbin
karışık,
Yolun
karışık,
Sana
her gülen
Sence
tanışık.
Hayan
bozulmuş,
Mayan
bozulmuş,
Saçına
kadar
Sırtın
toz olmuş.
Azgın
şehvetin
Bir
tek servetin;
Moruklaşınca
Nedir
niyetin…
Sen
kime yarsın?
Kaç
gün yaşarsın?
Birine
varır
Onu
boşarsın.
Telekız
mısın?
Dile
kız mısın?
Her
yere yettin
Daha
az mısın?
06.01.1988
BULAMADIK
Gidişatın
nedir hali,
Bilemedik,
bilemedik.
Çirkinlerden
bir güzeli
Bulamadık,
bulamadık.
Deli
gezen divaneyiz,
Yurdumuzda
pervaneyiz,
Vatandaş
mı, yoksa neyiz?
Gülemedik,
gülemedik.
Sarılacak
yara çoktur,
Başımızla
ara yoktur;
Dertten
yana millet toktur,
Dert
küpünü yalamadık.
Memleketin
vardır ahı,
Hükümetten
kardır ahı,
Yolsuzluktan
ardır ahı,
Mert
bir baş da bulamadık.
Ozan
oldum, sesim yanık,
Onmaz
dünya, onmaz artık!
Sema
yorgan, nerde yastık,
Minderi
de bulamadık.
13.07.1988
NE ARARSINIZ
Eşek
arısı bal yapamaz,
Ne
ararsınız çiçeklerde!
Çift
öküzü döl yapamaz,
Ne
ararsınız ineklerde!
Yarasa
malum; gündüz görmez;
Her
insan yolu dümdüz görmez;
Madem
gözleriniz pürüz görmez,
Ne
ararsınız yükseklerde!
Bal
dediğim balta imiş,
Milli
görevler alta imiş,
Görev
dediği hotla imiş,
Ne
ararsınız bineklerde!
Sever
göründün, her gün ezdin;
Milletten
aldın, yedin, gezdin.
Madem
bu haltı yiyemezdin,
Ne
ararsınız peteklerde.
Milletten
yana davan olmaz,
Abartma
söze güven olmaz.
Baykuş
sesini seven olmaz,
Ne
ararsınız tüleklerde!
İcraatınız
işte ayan,
Asil
milleti hiçe sayan…
Değilsiniz
de yılan, çiyan…
Ne
ararsınız merteklerde.
14.07.1988
SANA BEN NE DİYEYİ
Yürürsün
tıkır, tıkır;
Gülersin
fıkır, fıkır;
Oynarsın
şıkır, şıkır;
Sana
ben ne diyeyim.
Caddede
uçtan uca,
Açıldın
gonca, gonca;
Sığmazsın
el avuca,
Sana
ben ne diyeyim.
Kim
sever hayırsızı,
Görmedim
böyle kızı.
Ağzında
cin sakızı,
Sana
ben ne diyeyim.
Döküldün,
toplanmazsın;
Hem
deli hem kurnazsın.
Hocalar
bir şey yazsın,
Sana
ben ne diyeyim.
Hakkında
dedikodu
Çoğaldı,
şehre doldu;
Giymişsin
Alman kotu,
Sana
ben ne diyeyim.
Bakmadan
kara kışa,
Döküldün
evden dışa;
Sana
anan karışa,
Sana
ben ne diyeyim.
Gezdiğin
dengine mi?
Adın
da Emine mi?
Türk
müsün çingene mi?
Sana
ben ne diyeyim.
Sermayemiz,
karımız;
Ar
bizim şiarımız;
Çıkmış
bir sakarımız,
Sana
ben ne diyeyim.
02.04.1988
ASKERİN ÇAY SOHBETİ
Hele
gel hemşerim, otur içelim;
Muhabbet
çayıdır, tükenmek bilmez.
Deminin
içinde sıla görünür.
Kaynağı
özlemdir, azalmak bilmez;
Azgın
köpüğünde Leyla görünür.
Şöyle
gel hemşerim, otur içelim.
Yavaş,
yavaş dolduralım zehirden;
Bir
yudumda bitmez hepisi birden.
Demlik
yerine kullandığımız
Bu
hiç boşalmayan koca şehirden…
İlla
gel hemşerim, otur içelim.
Yine
tazelensin hasretimiz, gel.
Aklını
çelmesin rügarlaşan yel.
Üşümüş
gibisin, masama yaklaş;
İçimiz
ısınsın, gel de bir güzel.
Şöyle
gel hemşerim, otur içelim.
Bu
tatlı zehirle sarhoş olalım.
Biraz
dertli, biraz da hoş olalım.
Derim
ki yad ellerde çürümektense
Sılada
olalım, bir taş olalım.
Dile
gel hemşerim, otur içelim.
Aşkı
yudum, yudum çek, söyleşelim.
Amansız
yarayı yine deşelim.
Olmaz
burada senlik, benlik; değil mi?
İçin,
dışın dolmuş; dök, üleşelim.
Öyle
gel hemşerim, otur içelim.
Korkma;
hasretim çok, yayılır diye;
Masalar
dayamaz, kırılır diye.
Bu
masa kırılmaz dert ile amma,
Can
yıkılır bir gün “çatır, çatır” diye.
Yola
gel hemşerim, otur içelim.
Hayalden
başka yok ki sermayen…
Beraberiz;
ha sen yıkıldın, ha ben.
Bu
çayı içtikçe yürek genişler.
Yıkılsın
varsın gel; yıkıldık zaten!
İlla
gel hemşerim, otur içelim.
Çayımız
demini şimdi buldu, bak!
Daha
da net sıla, daha da berrak…
Aksın
varsın bırak, gözünün yaşı.
Hasretin
buzları erisin, bırak!
Maziden
zehirli sözler anlat!
Bu
şehre kahırlı nazar fırlat.
Söyle,
söyleyeyim; otur hemşerim.
Gönülde
susmayan sazlar hoyrat!
Gel
otur hemşerim, gel söyleşelim.
02.03.1988
GELİN ÂŞIKLAR
Gelin
âşıklar atışmaya,
“Akıl
akıldan üstün” derler.
Yoğurt
çalınır, süte maya,
Sevdiğin
kimse “dostun” derler.
Atışalım
gel sazlar ile,
Çoğalalım
biz azlar ile,
Cevap
vermezsen sözler ile
“Niçin
aşığa küstün?” derler.
Âşıklar
çıkar sözle ava,
Hali
tellerle eder şekva,
Sözlerle
gelir gönül tava,
“Anlamak
bizi kastın” derler.
Fikirler
burda olur tahlil,
Mana
konuşur, susar şekil;
Yalan
sözlerle olma rezil,
“Ey
âşık yine kustun” derler.
Arzular
gönül hak görmeyi,
Aşkın
demine yüz sürmeyi,
Garip
kullara hal sormayı
“Hızır
gibisin estin” derler.
Aşk
bağının biz bülbülleri
Fethedemezsek
gönülleri,
Eminim
kırarım telleri,
“Canına
mı bu kastın?” derler.
29.03.1987
NE YAPMALI
Aşk
bağında gül açınca
Hakkı
için koklamalı,
Gülü
solup tükenince,
Gövdesini
yoklamalı.
İnsanoğlu
daralınca,
Yeri,
yurdu kar alınca,
Başta
dertler yer alınca,
Arzuhali
çoklamalı.
Ben
saklamam doğru sözü,
Aşkın
ile besle özü;
Çıkarmadan
kaşı, gözü…
Gönülleri
toklamalı.
Emin
sözün emin gibi,
Tavan
olsun zemin gibi,
Küt
kılıcı keskin gibi
Baş
yarmadan yoklamalı.
16.04.1987
YALAN DÜNYA
Dünya
öyle kalleştir ki
Suçu
yükler masumlara.
Berrak
suya dalsan bile
Gömer
seni yosunlara.
İltifatta
vardır bühtan,
Alaşağı
eder tahttan;
Yapmadığın
bir günahtan
Karıştırır
efsunlara.
Dünya
hile, plan dolu,
Hem
bülbül hem yılan dolu;
Yiğit
dolu, aslan dolu…
Yem
oluyor kuzgunlara.
Güvenip
de bel bağlama,
Teselli’çin
çal bağlama.
Ona
da gönül bağlama,
Hüzün
verir mahzunlara.
14.12.1987
CADDEDEN GEÇENLER
Geçer
durur insanlar sağa, sola;
Kimi
koşar kimi yürür hızlı, hızlı.
Davet
mi var, çarı mı bu yağmurda?
Bu
akın nere irili ufaklı, erkekli kızlı?
Gaiptir
bana bu caddeden ötesi,
Pencereden
dışarı bakar dururum.
Hasretliğin,
yalnızlığın çilesi…
Başımı
bir yana yıkar dururum.
Şuradan
dışarı geçivermek zor değil,
Ama
vatana borcum var benim.
Ne
kadar giyinip kuşansam da sivil,
Asker
olması şarttır bedenim.
Gelir
birkaç emekli subay
Tatlı
tatlı sohbet eder oturur,
Veya
bir dergi veya bir gazete açıp önüne
Kendini
başka âleme alır götürür.
Tebessüm
eden yüzünden ben de
Bir
pay alıp tatmak isterim bazen;
Ama
gözüm caddede gelip geçende…
İşte
bunlardır moralimi bozan.
Geçecek
başka zaman mı yoktu? Hay aksi!
Düşünceme
düğüm vurdu geçen bir taksi.
Ya
dişimdeki sızı… tam dağıttı beynimi;
Allak
bullak oldum artık. Eyi mi?
02.02.1987
(Harbiye Orduevi Kütüphanesi)
GÖZ AĞRISI
Diş
ağrısı, diz ağrısı…
En
beteri göz ağrısı;
Ben
bu derde düşeli de…
Geçti
ömrümün yarısı.
İçimde
hep bir kurt ulur,
Uyku
seli kurutulur;
Alevinden
kim kurtulur?
Pis
yakıyor göz ağrısı.
Göz
ağrısı beter imiş,
Ölüme
bu yeter imiş,
Gönül
yine ister imiş,
Bilinmez
sır göz ağrısı.
Gece
şaşkın, gündüz hayal…
Yarım
rüya, öksüz hayal;
Deli
eder yersiz hayal,
Boşa
gider, “Kal!” çağrısı.
İlkbaharı
yaşamadan,
Kırlarda
hiç koşamadan,
Gülüm
diye okşamadan,
Düşmüş
sonbahar sarısı.
08.02.1987
GURBET ELİN GELİNİ
Anacığım
size gelirim amma
Gurbet
ele gelin verdin uzağa.
Kokun
alır seni bulurum amma
Gurbet
ele gelin verdin uzağa.
Hiç
çağırma bana duyulmaz sesin,
Belki
rüzgar ile gelir nefesin.
Ben
doğuya düştüm, sen köyümdesin,
Gurbet
ele gelin verdin uzağa.
Mektup
ile ara sıra arayın,
Mümkün
olsa ben de size varayım;
Anam
diye boynunuza sarayım,
Gurbet
ele gelin verdin uzağa.
Emin
ile Zeliha’yı unutma,
Dağ
başında bu fidanı kurutma,
Küllerimi
rüzgarlara dağıtma,
Gurbet
ele gelin verdin uzağa.
Dilleri
var bizimkine benzemez,
Garip
kızın hiçbir yeri gezemez,
Kızın
seni bile bile üzemez,
Gurbet
ele gelin verdin uzağa.
Ceviz
kırdım her dilimi siz için,
Ağlar
m’anam gurbetteki kız için.
Telefona
koştum sesiniz için
Gurbet
ele gelin verdin uzağa.
Her
ne yapsam gelirsiniz aklıma,
Sizin
ile yediğimiz batırma.
Rahatıma
bir diyecek yok amma…
Gurbet ele gelin verdin uzağa.
O
tepeden o tepeye çıkarım
Ufuklardan
sanki size bakarım.
Bu
destanla canınızı sıkarım,
Gurbet
ele gelin verdin uzağa.
Acı,
tatlı sözünüze hasretim,
Bu
ayrılık neye benzer, hayretim!
Uçmak
için boşa bütün gayretim,
Gurbet
ele gelin verdin uzağa.
Günler
değil, aylar değil, yıl değil!
Kaç
yıl böyle gurbet bize bir menzil?
Desen;
“yeter artık gözyaşını sil”…
Gurbet
ele gelin verdin uzağa.
Gelinliğin
tadı nedir bilmeden,
Ayırdılar
eline yüz sürmeden,
Hiçbir
gecem geçmez sizi görmeden,
Gurbet
ele gelin verdin uzağa.
Kasım 1989
YAVRUCUĞUM
Dokuz
aylık yolculuğun
Bitecek
mi yavrucuğum.
Senin
kokun ile yuvam
Tütecek
mi yavrucuğum.
Anan,
baban hayal kurar,
Yaradan’a
seni sorar,
Bülbül
gibi aşka yarar…
Ötecek
mi yavrucuğum?
Anne
diye gülecek mi?
Baba
diye gelecek mi?
Bir
gül gibi olacak mı?
Tütecek
mi yavrucuğum?
Kelebekler
gibi uçup,
Tombul
tombul bana koşup,
Kollarıma
sarmalaşıp
Yatacak
mı yavrucuğum.
12.11.1989
EVİMİZİN BEYİ GELECEK
Uyu
güzel uyu, yükün ağırdır;
Dinlenmek
sana çok iyi gelecek.
Yoldaki
yolcuya aşkın ağırdır;
Güzel
evimizin beyi gelecek.
Uyu
güzel uyu, uykun ibadet;
Bu
tatlı uykunda vardır bir hikmet.
Uykulu
halin de verir saadet,
Çünkü
evimizin toyu gelecek.
Uyu
güzel uyu korka uykudan,
Uzak
kal güzelim kaygı, korkudan;
Uçacak
gibiyim ulvi duygudan,
Evimin
üçüncü oyu gelecek.
Üçe
çıksın güzel, sofrada kaşık,
Bir
kişilik daha olsun bulaşık,
Gönlümüzün
şeni, üçlü sarmaşık
Bizim
aşkımızın boyu gelecek.
Tatlı
yuvamızın soyu gelecek.
12.11.1989
ÖĞRETMENİM
Ey
sevgili öğretmenim!
Canımdan
çok
Sevmediğim
tek öğretmenim yok.
Benliğim,
ilmim senin…
Seninle
gözüm, gönlüm tok.
Yok
ettin
Karanlığını
cehaletin;
Mührünü
vurdun
Kalbime
adaletin.
Gözünü
oydun
Kula
kulluğun, kehanetin…
Doğruluğa
en yumuşak,
Zulme
karşı en sert sensin!
Ey
sevgili öğretmenim!
Yiğit
sensin, mert sensin;
Karanlığın
içinde sönmeyen,
Nurla
gezen fert sensin.
1995
ŞİKÂYETİM İSYAN DEĞİL
Her
yıl 24 Kasım
Öğretmenler
gününde,
Binbir
problem durur
Öğretmenin
önünde.
Zira
aldatmaca bu günde…
Öğretmene
verilir umutlar;
Lafa
gelince, övgüde!
Kaldırılır
tüm hudutlar.
Minicik
çocuklar kadar
Olsaydı
büyükler de kibar…
Ayaklar
altında olmazdı
Bu
mesleğe itibar.
Meslekler
içinde en kutsal
Öğretmenliktir.
Amenna!
Ücrete
gelince en azını alır,
Kim
bu ücrete verecek mana.
24
Kasım gününe
Kalmadı
yine harçlığım,
Geldim
bu gün buraya
Bilinmesin
diye açlığım.
Burda
gerçeği söylerim,
Sanmayın
isyandır sözlerim;
Ben
de mevsimlik işçi kadar
Birazcık
rahat olmayı özlerim.
Ben
gönüllü hizmetkârım,
Ama
bir tarafım hep yarım.
Felek
cilve yapar durur…
Her
şeye rağmen ben…
Ben
çiçeklerime bakarım.
1994
ÖĞRETMEN ÖĞRETTİ
Bize
bizi,
Dünyayı,
Türkiye’mizi,
Vatana
hizmeti
Öğretmen
öğretti.
Matematiği,
fiziği, kimyayı,
Denizi
ve sonsuz uzayı,
Canlıların
can damarı
Suyu,
havayı
Öğretmen
öğretti.
Tanıttı
bize kutsal vatanı;
Şu
mübarek vatan
Topraklarında
yatanı,
Yıkılmıştı
vatan…
Kurtaran
Ata’mı tanıttı.
Saygıyı,
sevgiyi,
Kötüyü,
iyiyi
Öğretmen
öğretti.
Ademden
bu yana,
Hücreden
insana,
Kimdir
Yunus, Mevlana?
Her
şeyimi bana
Öğretmen
öğretti.
Dünyayı,
yurdumuzu,
Tabiat
güzelliği
Bitki
örtümüzü,
Kahraman,
güvenli ordumuzu
Öğretmen
öğretti.
Bizde
idi en üstün medeniyet,
Hepsi
geleceğe ibret;
Zaferden
zafere
On
altı büyük devlet…
Şu
dünya ve ahret,
Ahlak
ve insaniyet
Nedir?
Öğretmen öğretti.
Nasıl
kuruldu Türkiye!
Akdeniz,
Karadeniz, Ege’de,
“Kanım,
canım, vatanım” diye
Kimler
şehit cephede,
Her
şeyi öğretmen öğretti.
Yoktu
eğitim, öğretim
Yakın
zamana kadar;
Kara
cahildi memleketim;
Artık
okul var,
Öğretmen
var.
Sen
kurtarıcımsın benim,
Kutsal
görevdesin
Sevgili
öğretmenim.
Yaşamayı
sevdirdin,
Sosyal
bilgilerle
Geleceği
gösterdin.
Sana
borçluyum öğretmenim!
12.11.1981
ÖĞÜT
(Bir öğrencimin hatıra defterine)
Sen ki dünyanın en şerefli milletine mensup,
En güzel vatanın evladısın.
Var gücünle sarıl kutsi değerlere.
İlmek ilmek ör güzellikleri gönlüne…
Layık olduğun yerini al dünyada.
Düşün! Dün ne idik, yarın ne olacağız;
Allah’ın ipine sarılmakla yoğrulacağız.
Ne olur unutma öğütleri.
Işık alacağın yeri iyi bil; koş ileri…
Şaşma inşallah her iki cihanda.
Sev
Hakk’ın sev dediğini; sev, sevil.
2005
G A P
GAP’la
yeni bir kapı
Açıldı
Türkiye’me!
Gül
oldu yöre halkı,
Açıldı
Türkiye’me.
Barışa,
güvenliğe,
Umuttur
esenliğe;
Bak
Harran’da şenliğe
Can
oldu Türkiye’me.
Türküz,
lazız, çerkeziz;
Doğu,
batı kardeşiz.
Heyecanlı
kalbimiz
Yakıldı
Türkiye’me.
Taşsın
mı dersin, he mi?
Coşuyor
ekonomi;
Ne
güzel bir armoni,
Yayıldı
Türkiye’me.
Atatürk
Baraj’ı can…
Kuvvet
alıyor vatan;
Kıskanıyor
hep düşman,
Bayıldı
Türkiye’me.
Milli
gelir dengeli
Tüneller
delineli;
Bollaştı
halkın eli,
Sarıldı
Türkiye’me.
Doğuda
bir aydınlık,
Kalmadı
hiç karanlık,
Altın,
gümüş gerdanlık
Takıldı
Türkiye’me.
1998
YUNAN’A
(Bu şiir 28.03.1987 tarihinde Yunan savaş gemisinin
Ege’de Türk karasularını işgal etmesi sonucu zamanın başbakanı Turgut ÖZAL’ın
vermiş olduğu nota sonrasında yazılmıştır.)
Yunanistan
kaşınmaya başlamış,
Ezebilir
bitlerini Türkiye.
Mehmetçik
hazır, gücenme ey Yunan!
Ürkütürse
itlerini Türkiye.
Ege’yi
hep kurcalayıp durdunuz,
Uslu
durun dedikçe kudurdunuz,
Ege’ye
dökülür bilin ordunuz,
Salarsa
yiğitlerini Türkiye.
Almıştın
ya son dersini Kıbrıs’ta,
Unuttun
mu yoksa beynin mi hasta?
Açmaya
başlarsa şaşma Rodos’ta
Zaferin
kilitlerini Türkiye.
Neye
susadınız ey Papandıro?
Türkler
diyor sana: “papağandır O!”
Suçlusunuz;
acımaz artık Nato,
Çarparsa
Girit-lerini Türkiye.
İstemediniz
yüzyüze diyalog,
Korktular
sanıp, dediniz “yürek yok.”
Her
zaman söylemişti “karnımız tok”
Şaşma
yerse itlerini Türkiye.
Gebe
kalmak yoktur ele, Yunan’a,
Böyle
büyütür oğlunu her ana.
İman
yüklü göğsün gerer düşmana,
Salsın
mı yiğitlerini Türkiye
Emin
der ki; isterseniz geliriz,
Sizi
sizden daha iyi biliriz,
Girit’i
de Mora’yı da alırız
Salsın
yeter jetlerini Türkiye.
28.03.1987
ARKADAŞ
Bazen
bir cana bin can değer amma…
Candan
diye güvenme her adama.
Kimisi
ücret ister her adıma,
Değişir
seni sürtük bir kadına.
Arkadaş
var cevher bilir adını,
Esirgemez
senden cevher, altını.
İşte
böylesine arkadaş gerek,
Senle
feda edilecek baş gerek.
02.12.1984
DOST
Gönül fakirliğiyle yokluğu yaşayan
Zengin bir dost yerine,
Gönül zenginliğiyle zenginliği tadan
Fakir bir dost koy serine.
Eğer insanlık dışı tapmaktansa
Zalim şöhretin posterine,
Fani dünya zevkine yetebilen eski,
Yarım bir post koy yerine.
KAÇAMAK
Git sor; şöhret sahibi mutlu mu yaşıyor?
Nasıl olur yaşamak?
Onlar ki mutluluğa hasretle yanıyor,
Şöhret yolu kaçamak.
Güya Allah’tan uzak kalmakmış mutluluk,
Birinci adres meyhane…
Sorsan: “Bu rezalet ne?”
O zaman gel gör ki
Kaderedir bahane.
19.01.1984
MER’ET
Kaldırmış hayayı, iffeti
Bak, şu televizyon mereti.
Beyhude oyalar milleti
Böyle televizyon mereti.
Varsa eğer imandan zerre,
Alır gider göz göre, göre;
Hizmeti sadece küfüre
Hele televizyon mereti.
Zamanın genci oldu kukla,
Durdurur, ziyan verir akla,
İnanmazsan açıver yok,
Öyle televizyon mereti.
Ne Türk Halk müziğinin sazı,
Ne sanat müziği hicazı,
Doldurmuş Avrupa’nın cazı
Kahpe televizyon mereti.
Dinimize hakaret eder,
Töremize de vurur hançer,
Vurdu! Alkışlarız beraber
Sille, televizyon mereti.
Avrupa’nın modasına bak,
Evimizdeler çıplak, çıplak;
Türk’e uğrak, batıya durak
Köle televizyon mereti.
Ney’diğinden edilir şüphe,
Erkek dersin, kulakta küpe,
Çağ sayesinde oldu kahpe
Hele, televizyon mereti.
Açsalar, bir sürü cazırtı,
İnsan çoktur, hiç yok lakırtı;
Toplumu sohbetten ayırdı
Zilli televizyon mereti.
Renksiz, renkli… sonra video;
Maykıl Ceksın, Marlen mrondo,
Bizden değil, radyo ne de o
Kahpe Televizyon mereti.
Oynarmış TV de bir film,
Dedik, güzelmiş, seyredelim;
Kapatamam ki… bağlı elim,
Öle, televizyon mereti.
Aleyhimize gelmiş meret,
Türk varken burda Türke hasrat,
TRT nin işiymiş: Hayret!
Öle! Televizyon mereti.
06.02.1985
ÇALIŞ
Haydi
Koş, koş…
Tembellik boş,
Gürle ve coş,
Hayat ne hoş!
Çalış, şen ol;
Gözde sen ol.
Durma!
Çalış, çalış;
İşe alış.
Ele karış,
Topla alkış,
Karış ele
Barış dile.
Vatanına
Hizmet etmek,
Hürmet etmek
Atasına;
Saygı duymak
Başkasına…
Hayat böyle
Anlam bulur;
Adam olur
İnsan böyle,
Zahmet eyle
Barış için.
14.02.1988
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder