İçindekiler
1965 yılında Karaman - Başyayla'da doğdu. İlköğrenimini Başyayla Söğütlü İlkokulu'nda; Orta öğrenimini Ermenek Lisesi'de tamamladı. Yüksek öğrenimini ise 1985 yılında Niğde Eğitim Yüksekokulu'nda tamamladı. Yüksek öğreniminden sonra İstanbul'da Vatani görevini tamamladı. 11 Agustos 1988 tarihinde Diyarbakır ili Kulp İlçesi'nde sınıf öğretmeni olarak göreve başladı. 1992 yılında Başyayla'ya geldi. 1999 yılından itibaren ise Başyayla İlköğretim Okulu'nda Müdür Yardımcısı olarak görevini sürdürmektedir. 1989 yılında evlendi. Mehmet Bayram (1990), Yavuz Emre (1993) ve Osman (1999) adlarında üç oğlu vardır. Orta okul çağlarından bu yana şiir yazmaktadır. En çok vatan, millet, memleket şiirleri ve dini şiirler yazmaktadır.
(Kiraz Festivali İçin)
Toplandı bu gün canlar Torosların zirvesinde
Eridi yazın sıcağı çınarların gölgesinde.
Romantizmi seyrettiler tabiatın cilvesinde
Şen ola gönüller, canlar; şen ola cümle erkanlar;
Hoş geldiniz Başyayla’ya, bizden size şükranlar.
Buyursunlar Başyayla’ya sıkılanlar derinlerden,
Varsa dünyaya buğzeden, sevsinler serinlerden.
Çıkar mı görsün bir daha bu nostalji zihinlerden.
Huzur bulur gören canlar, kalbi kaplar heyecanlar
Hoş geldiniz Başyayla’ya bizden size şükranlar.
Buram buram kekik kokar yaylaların eteğinde
Şifa gelir kovanlarda arıların peteğinde,
Leziz kirazların cildi dudaklara değdiğinde
Vuslat bulur sanki canlar, vuslata erer cananlar,
Hoş geldiniz Başyayla’ya uzak yakın buyuranlar.
Belki yollar sıktı sizi, ama inan buna değer,
Hürmetle sizi taç yapar, dağlarımız başın eğer,
Vaktiyle gelip bu yerlerde yürümüş olsaydı teker
Başka olurdu bu canlar, başka olurdu mekanlar
Hoş geldiniz Başyayla’ya sizi beklerdi meydanlar.
Hoş geldiniz Başyayla’ya bizden size selamlar.
Haziran 2001
Elden gelmiyor ki seni sevmemek
Yaraşır mı bana seni övmemek
Gurbette mahzun, sana çok hasretim
Güzel Başyayla’m canım memleketim.
Yad elde hep seni anar dururum
Burnumda tüter ayran, bulgurum
Senin hasretinle yanar kururum
Varım, bereketim, canım memleketim
Yıllarca yaşadım senin bağrında
Çok gezdim, çalıştım o bağlarında
Pabuç eskilerim var dağlarında
Özledim yaylanı canım memleketim.
Dağlarda sığır, davar otlatmayı
Ocak başında mısır patlatmayı
Kazan dolusu pekmez kaynatmayı
Yaşamak isterim canım memleketim.
Bir leğen batırma, biraz lahana
Sıcakta çok güzel gelir insana
Yere bir çul serip, sonra yan yana
Gönlüm yemek ister canım memleketim.
Toplanınca bazen tüm arkadaşlar
Bir neşe,kahkaha… sonra maç başlar
Düşüp de dizimi kanatan taşlar
Hasretim oldular canım memleketim.
Seni çok severim bütün yönünden
Hasretim ayrılığın ilk gününden
Lafsa’dan dolanıp, Nahlas önünden
Yürümek isterim canım memleketim.
18.02.1984
Gün batarken ufukları toz pembe
Ufukların önündedir görünmez
Her ocakta kızarmaktadır kömbe
Şu vadinin sonundadır görünmez
Biraz sona son bulacak kızıllık
Çökecektir arkasından karanlık
Işıkları görünecek azıcık
Sevdiklerim yanındadır görünmez.
Şu tepenin başındaki çobandır
Sürüsü de arkasına ağandın
Kış mevsimi yakınlaştı hazandır
Belki babam odundadır görünmez.
Dedem belki gidiyordur namaza
Boyun eğmez kolay kolay ayaza
Anmış ise şimdi beni faraza
Gözü afak yönündedir görünmez.
Çok yıkılır bu mevsimde duvarlar
Akşamüstü son işleri savarlar
Yağmur varsa şimdi damı yuvarlar
Islak giysi tenindedir görünmez.
Birçoğu da yorgun geldi, dinlenir
Biraz sonra “yorgun çayı” demlenir
Hayvanlar da ahırında yemlenir
Neşesinde, şenindedir görünmez.
Resimlerle köyümü ben gezerim
Ne yaparlar şu vakitte, sezerim
Günlüğünü saat saat dizerim
Hacı Metin hanındadır görünmez
Bu mutluluk çok uzakta bilirim
“Ben mecnun, Leyla Başyayla” tabirim
Göksu gibi akıp geldi şiirim
Bitti artık sonundadır görünmez.
07.12.1987
Akdeniz’den artık eser,
Bahar yeli Toroslara;
Acı soğuk artık susar
Küser belli Toroslara
Yüksek dağlar hala karlı,
Irmak çağlar, deniz karlı;
Kaybetti de kış zararlı,
Kahır hali Toroslara.
Bahar geldi zulüm kışa,
Çiçek açar içten dışa,
Selam verip kurda, kuşa
Savur gülü toroslara.
Bak tabiat haşir-neşir,
Çık kırlara çiçek devşir,
Temiz hava çekip şişir,
Haykır deli toroslara.
Bacaların dumanları,
Çıkar gider ta yukarı,
Çiçeklere doldu arı,
Kusar balı Toroslara.
Dere boyu bahar yaşar,
Karlı dağda mahluk koşar,
Avcı boşa kalkıp düşer,
Kahır yelli Toroslara.
Yüksek, karlı dağa inat,
Mahşer gibi canlı, nebat;
Sarp yolları sanki sırat,
Aşar beli Toroslara.
20.02.1986
Gel gidelim bizim ele,
Düşmeyelim dilden dile;
Göz yaşların sile sile,
Gel gidelim bizim ele.
Yad ellerde bize yer yok,
Bizden başka herkesler tok,
Ayağını pabucuna sok,
Gel gidelim bizim ele.
Başyayla’dır bizim sıla,
Orda yer var her yoksula,
Gel bağrını orda sula,
Gel gidelim bizim ele.
Bizim eller bereketli,
İnsanları merhametli,
Elma, kirazı lezzetli,
Gel gidelim bizim ele.
Başyayla’da beş mahalle,
Her birinde aynı hamle,
Duy kardeşim beni dinle,
Gel gidelim bizim ele.
Yaylalarda suyun özü,
Karamıklı, Düğünözü,
Burada var Türklüğün özü
Gel gidelim bizim ele.
Şen şakrak bülbülleri,
Altın kiraz ödülleri,
Coşturuyor gönülleri,
Gel gidelim bizim ele.
1988
02.05.1986 tarihindeki dolu afeti üzerine yazılmıştır.
Siyah bir bulut çıktı ufuktan,
Yöneldi bizim köyün üstüne;
Başladı dolu, büyük yumruktan,
Feryadım, sızım köyün üstüne.
Yılana benzer uzunca bulut,
Sanırsın sonra, yanıyor barut;
Yağan dolular gözümde haydut,
Titredi dizim köyün üstüne.
Bir bulut görünce köylü gülmüştü,
Sonra bir afat köyle görüştü,
Rahmet mi yoksa gazap mı düştü;
Şaşkınca aczim köyün üstüne.
Yeşil ağaçlar sanki soyuldu,
Yaşlı gözler hep seyre koyuldu;
Düşen doluyla yerler oyuldu,
Çevrildi gözüm köyün üstüne.
Umut elmaya, kiraza idi,
Elma güze, kiraz yaza idi;
Başka umut yaylada düze idi,
Kalmadı sözüm köyün üstüne.
Köyüm uğradı bir istilaya,
İsyan edilmez veren Mevla’ya;
Nasıl küsülür garip sılaya,
Duam, niyazım köyün üstüne.
Hep aynı tasa, aynı kaygılar,
Yeme, içmeyi kim kolay kılar?
Sonra Allah’a vardı saygılar,
Kalktı patazım köyün üstüne.
Emin’im nedir bu tasalanmak?
Rızkını verir her kula Rezzak;
İmtihandayız, inadı bırak,
Sabır ve azim köyün üstüne.
02.05.1986
Toroslar’ın eteğinde bir köy
Hazlı, nazlı bir güzele benzer;
Hele bahar mevsiminde gör, hey!
Ortaya tüm güzelliği dizer.
Rakseder ağaçları mutlu,
Sahne olan yamaçları mutlu,
Suya kanan kıraçları mutlu,
Rabbim bütün nimetiyle bezer.
Tanla horoz kümesinde öter,
Gün doğmadan bacaları tüter,
Bu mutluluk bütün köye yeter,
Kuşlar bile bu mutluluğu sezer.
Toprak damlara serilmiş çullar,
Kıvrılarak iner, çıkar yollar;
Yol üstüne sarkan yeşil dallar
Gel, gel diyen dost ellere benzer.
Pencereler asmalarla süslü,
Bahçeleri elmalarla süslü,
Ayşelerle, Fatmalarla süslü,
Şen sokaklar bayramlara benzer.
16.05.1987
Tek hasretimsin ey memleket!
Sensin gönlümün gülistanı.
Gurbet cehennem, sen bir cennet
Gör bağrımdaki külistanı.
Diyemem artık gönül sabret,
Boyun eğmekle bitmez hasret.
İsyanım sana zalim gurbet!
Ver gönlümdeki gülistanı.
Hayalin bile alevlerde,
Gözüme dolan isler perde.
Ruhum gömülü bir makberde;
Sor bağrımdaki kabristanı.
15.09.1987
Herkes başka bana, herkes yabancı;
Ne olmuş bu köye; gidip döneli?
Bakışlar manasız, diller yalancı…
Gurbet denmiş köye; gidip döneli.
Şaşkın girdim köye, ben adım, adım;
Akranlarımı hiç tanıyamadım.
Uğurlamışlardı, karşılanmadım;
Unutmuşlar; köye, gidip döneli.
Köye gelişime bir sevinen yok,
Çakıllı sokaktan çıkıp, inen yok,
Kim ne ile meşgul, bir bilinen yok,
Köylü küsmüş köye; gidip döneli.
Şu harabe evmiş gün gördüğüm yer;
Şu temel bu evin damına değer;
Gelmişim anamın yanına meğer,
Hala gider suya, gidip döneli.
Herkes bir sultandır kendi başına;
Maske takmış bizim kedi başına;
Darbe yemiş adil kadı başına;
Köy, hasret köye; gidip döneli.
Gurbetten gelmişim köye, gurbete;
Dökmüşler zehiri bala, şerbete;
Dayı, teyze, hala hasret sohbete,
Niye böyle niye; gidip döneli?
Evvelki ufaklar gözleri mercan,
Kalmamış yakınlık, taş sanki her can;
Gelir gelmez kaçıp gitmek ister can,
Uğramış bir şeye, gidip döneli.
İki gün sonrası hesapta bayram,
Hazırlık için dert, hasret, nefret, gam…
Sevgi, kardeş, dostluk… Bilinmez kavram.
Hep küsmüş bu köye, gidip döneli.
18.06.1985
Köyümde açmışım dünyaya gözümü,
Yoğurmuşlar sanki köyümle özümü,
Orada yaşadım ben ilkbaharımı,
Şimdi de gurbette yaşarım güzümü.
Belki de aniden kış acı basacak,
Belki de Azrail kıskacı basacak,
Hatıramın yalnız bir kaçı basacak,
Baharın havası göremez yüzümü.
Üç mevsimlik ömrüm geldi de geçiyor,
Gönül beş altı gün çaldı da geçiyor,
Dünyada muradım kaldı da geçiyor,
Kaderin darbesi kesiyor sözümü.
07.04.1987
Ermenekliyim ben, Ermenekli,
Yaylada çoban, eli deynekli.
Yolsuz Toroslar dağ, dağa ekli,
Gidiyor çoban, dalı göynekli.
Ağaçlar açar Nisan ayında,
Çocuklar yüzer Göksu çayında,
Yemek yemenin bir kolayında,
Oyun oynarlar eli ekmekli.
Obalar vardır dağ arasında,
Farklılık yoktur çağ arasında,
Halkı işinde bağ arasında,
Kızları çalışır beli öncekli.
Başları örtülü genç kızları var,
Utanma duygusu, hem nazları var,
Birbirinden üstün ne pozları var,
Un elerken gör eli elekli.
Ötüyor damda türlü, türlü kuş,
Taşlı sokaklar hem dar, hem yokuş,
Yol kenarında bir taş oyulmuş,
Bulgur döverler eli tokmaklı.
Yolcu yolunda toza karışır,
Tarih konuşur, söze karışır.
Avcı yaylada buza karışır,
Keklik avlıyor eli tüfekli.
Yayladan köye selam yolladım,
Aş getirmeye adam yolladım,
Topladım buram, buram yolladım,
Kokluyor güzel, eli çiçekli.
24.02.1986
Bir güzel var Ermenek’te
Çoktan beri peşindeyim.
Sokaklar dar Ermenek’te
Dönmem geri, peşindeyim.
Yokuş yollar taş döşeli,
Evleri hep taş köşeli,
Kalbime ataş düşeli
Zalim biri peşindeyim.
Toprağında, taşındayım,
Ben kebenin başındayım,
Bak yukarı karşındayım
Çık dışarı, peşindeyim.
Ermenek’in çok güzeli,
Ama böyle yok güzeli,
Görüp seni ilk süzeli
Gülmem gayri peşindeyim.
Ermenek’in içindeyim,
Ne iki, ne üçündeyim,
Bir tek aşkın suçundayım,
Öldür bari, peşindeyim.
24.02.1986
Sen kanılmaz su, doyulmaz havasın,
Aşkı besleyen Leyla’sın Ermenek.
Biz güverciniz, sen bize yuvasın,
Mutluluk dolu deryasın Ermenek.
Tabiatın ben özüne karıştım,
İrem bağında üzüme karıştım,
İlkbaharına, güzüne karıştım,
Sen her mevsimde başkasın Ermenek.
Yassı Kaya’dan ve Kuru Çeşme’den,
Göksu Çay’ından, hem Yumru Tepe’den,
Seni bir çarşıdan, bir de kaleden
Seyretmeye ben doymadım Ermenek.
Senin bağrında yaşıyor sevgilim,
Altı yıl geçti, lisende tahsilim,
Çizerken elim, söyler şair dilim,
Kâğıda dile sığmadın Ermenek.
20.06.1983
Karaman’ın koyunu
Her gölgede yatmazlar
Oynar ama oyunu
Dosta madik atmazlar.
Sonra çıkar oyunu
Herkes bilir huyunu,
Kır koyunlar suyunu
Pis pınardan yutmazlar.
Kurbandırlar vatana,
İnsan derler insana,
Gardaş derler bak, sana;
Yalan, riya katmazlar.
Cümle alem buyursa,
Bahtiyardır doyursa,
Güler yüzler kusursa,
Yüz eğip, kaş çatmazlar.
Her akşamda, sabahta,
Divanda ve dergahta,
Mehmet Bey gelir akla;
Geçmişi unutmazlar.
Emin söyler arada,
Duyan anlar burada,
Kara koyun kara da…
Kalbe kara katmazlar.
10.10.1992
Ayrıldığım zaman mevsimin güzüydü,
Yeniden bahar olmuş güzel köyüm.
İstemediğim yüz köyümün yüzüydü,
Cennetten güzellik almış güzel köyüm.
Çıplak yer kalmamış o kıraç ovada,
Her çeşit kuşlardan uçuşur havada,
Sebzeler, meyveler taşıyor kovada,
Cennetten nasibin almış güzel köyüm.
Çığlı fırtınalar ılık rüzgar olmuş,
Busbulanık çaylar duru akar olmuş,
Bahar neşesiyle güneş doğar olmuş,
Huzurla, sevinçle dolmuş güzel köyüm.
Tomurcuk tomurcuk, rengarenk çiçekler,
Hasret çekenlerin dönmesini bekler.
Bu mutluluğu su gibi içecekler,
Rahmet kapısından dalmış güzel köyüm.
Küçücük çocuklar konuşur olmuşlar,
Kuzular, oğlaklar koşuşur olmuşlar,
Hasretle yananlar buluşur olmuşlar,
Hayatın özünü bulmuş güzel köyüm.
16.04.1983
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder