MEMLEKET ŞİİRLERİ

HOŞ GELDİNİZ BAŞYAYLA’YA

İçindekiler

EMİN UĞUZ. 1

BAZI ŞİİRLERİ 2

HOŞ GELDİNİZ BAŞYAYLA’YA. 2

CANIM MEMLEKETİM.. 3

GÖRÜNMEZ. 4

TOROSLARDA BAHAR. 6

GEL GİDELİM BİZİM ELE. 7

BİZİM KÖYÜN ÜSTÜNE. 9

BİZİM KÖY. 11

TEK HASRETİMSİN EY MEMLEKET. 12

GİDİP DÖNELİ 13

ÜÇ MEVSİMLİK HAYAT. 15

ERMENEK HAYATI 16

PEŞİNDEYİM.. 18

ERMENEK. 19

KARAMAN’IN KOYUNU. 20

GÜZEL KÖYÜM.. 21

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

EMİN UĞUZ

1965 yılında Karaman - Başyayla'da doğdu. İlköğrenimini Başyayla Söğütlü İlkokulu'nda; Orta öğrenimini Ermenek Lisesi'de tamamladı. Yüksek öğrenimini ise 1985 yılında Niğde Eğitim Yüksekokulu'nda tamamladı. Yüksek öğreniminden sonra İstanbul'da Vatani görevini tamamladı. 11 Agustos 1988 tarihinde Diyarbakır ili Kulp İlçesi'nde sınıf öğretmeni olarak göreve başladı. 1992 yılında Başyayla'ya geldi. 1999 yılından itibaren ise Başyayla İlköğretim Okulu'nda Müdür Yardımcısı olarak görevini sürdürmektedir. 1989 yılında evlendi. Mehmet Bayram (1990), Yavuz Emre (1993) ve Osman (1999) adlarında üç oğlu vardır. Orta okul çağlarından bu yana şiir yazmaktadır. En çok vatan, millet, memleket şiirleri ve dini şiirler yazmaktadır.

 

 

 

 

 

 

 

BAZI ŞİİRLERİ

 

HOŞ GELDİNİZ BAŞYAYLA’YA

(Kiraz Festivali İçin)

 

Toplandı bu gün canlar Torosların zirvesinde

Eridi yazın sıcağı çınarların gölgesinde.

Romantizmi seyrettiler tabiatın cilvesinde

Şen ola gönüller, canlar; şen ola cümle erkanlar;

Hoş geldiniz Başyayla’ya, bizden size şükranlar.

 

Buyursunlar Başyayla’ya sıkılanlar derinlerden,

Varsa dünyaya buğzeden, sevsinler serinlerden.

Çıkar mı görsün bir daha bu nostalji zihinlerden.

Huzur bulur gören canlar, kalbi kaplar heyecanlar

Hoş geldiniz Başyayla’ya bizden size şükranlar.

 

Buram buram kekik kokar yaylaların eteğinde

Şifa gelir kovanlarda arıların peteğinde,

Leziz kirazların cildi dudaklara değdiğinde

Vuslat bulur sanki canlar, vuslata erer cananlar,

Hoş geldiniz Başyayla’ya uzak yakın buyuranlar.

 

Belki yollar sıktı sizi, ama inan buna değer,

Hürmetle sizi taç yapar, dağlarımız başın eğer,

Vaktiyle gelip bu yerlerde yürümüş olsaydı teker

Başka olurdu bu canlar, başka olurdu mekanlar

Hoş geldiniz Başyayla’ya sizi beklerdi meydanlar.

Hoş geldiniz Başyayla’ya bizden size selamlar.

 

                                               Haziran 2001

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

CANIM MEMLEKETİM

 

 

Elden gelmiyor ki seni sevmemek

Yaraşır mı bana seni övmemek

Gurbette mahzun, sana çok hasretim

Güzel Başyayla’m canım memleketim.

 

Yad elde hep seni anar dururum

Burnumda tüter ayran, bulgurum

Senin hasretinle yanar kururum

Varım, bereketim, canım memleketim

 

Yıllarca yaşadım senin bağrında

Çok gezdim, çalıştım o bağlarında

Pabuç eskilerim var dağlarında

Özledim yaylanı canım memleketim.

 

Dağlarda sığır, davar otlatmayı

Ocak başında mısır patlatmayı

Kazan dolusu pekmez kaynatmayı

Yaşamak isterim canım memleketim.

 

Bir leğen batırma, biraz lahana

Sıcakta çok güzel gelir insana

Yere bir çul serip, sonra yan yana

Gönlüm yemek ister canım memleketim.

 

Toplanınca bazen tüm arkadaşlar

Bir neşe,kahkaha… sonra maç başlar

Düşüp de dizimi kanatan taşlar

Hasretim oldular canım memleketim.

 

Seni çok severim bütün yönünden

Hasretim ayrılığın ilk gününden

Lafsa’dan dolanıp, Nahlas önünden

Yürümek isterim canım memleketim.

 

                                      18.02.1984

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

GÖRÜNMEZ

 

 

Gün batarken ufukları toz pembe

Ufukların önündedir görünmez

Her ocakta kızarmaktadır kömbe

Şu vadinin sonundadır görünmez

 

Biraz sona son bulacak kızıllık

Çökecektir arkasından karanlık

Işıkları görünecek azıcık

Sevdiklerim yanındadır görünmez.

 

Şu tepenin başındaki çobandır

Sürüsü de arkasına ağandın

Kış mevsimi yakınlaştı hazandır

Belki babam odundadır görünmez.

 

Dedem belki gidiyordur namaza

Boyun eğmez kolay kolay ayaza

Anmış ise şimdi beni faraza

Gözü afak yönündedir görünmez.

 

Çok yıkılır bu mevsimde duvarlar

Akşamüstü son işleri savarlar

Yağmur varsa şimdi damı yuvarlar

Islak giysi tenindedir görünmez.

 

Birçoğu da yorgun geldi, dinlenir

Biraz sonra “yorgun çayı” demlenir

Hayvanlar da ahırında yemlenir

Neşesinde, şenindedir görünmez.

 

Resimlerle köyümü ben gezerim

Ne yaparlar şu vakitte, sezerim

Günlüğünü saat saat dizerim

Hacı Metin hanındadır görünmez

 

Bu mutluluk çok uzakta bilirim

“Ben mecnun, Leyla Başyayla” tabirim

Göksu gibi akıp geldi şiirim

Bitti artık sonundadır görünmez.

 

                                      07.12.1987

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

TOROSLARDA BAHAR

 

 

Akdeniz’den artık eser,

Bahar yeli Toroslara;

Acı soğuk artık susar

Küser belli Toroslara

 

Yüksek dağlar hala karlı,

Irmak çağlar, deniz karlı;

Kaybetti de kış zararlı,

Kahır hali Toroslara.

 

Bahar geldi zulüm kışa,

Çiçek açar içten dışa,

Selam verip kurda, kuşa

Savur gülü toroslara.

 

Bak tabiat haşir-neşir,

Çık kırlara çiçek devşir,

Temiz hava çekip şişir,

Haykır deli toroslara.

 

Bacaların dumanları,

Çıkar gider ta yukarı,

Çiçeklere doldu arı,

Kusar balı Toroslara.

 

Dere boyu bahar yaşar,

Karlı dağda mahluk koşar,

Avcı boşa kalkıp düşer,

Kahır yelli Toroslara.

 

Yüksek, karlı dağa inat,

Mahşer gibi canlı, nebat;

Sarp yolları sanki sırat,

Aşar beli Toroslara.

 

                   20.02.1986

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

GEL GİDELİM BİZİM ELE

 

 

Gel gidelim bizim ele,

Düşmeyelim dilden dile;

Göz yaşların sile sile,

Gel gidelim bizim ele.

 

Yad ellerde bize yer yok,

Bizden başka herkesler tok,

Ayağını pabucuna sok,

Gel gidelim bizim ele.

 

Başyayla’dır bizim sıla,

Orda yer var her yoksula,

Gel bağrını orda sula,

Gel gidelim bizim ele.

 

Bizim eller bereketli,

İnsanları merhametli,

Elma, kirazı lezzetli,

Gel gidelim bizim ele.

 

Başyayla’da beş mahalle,

Her birinde aynı hamle,

Duy kardeşim beni dinle,

Gel gidelim bizim ele.

 

Yaylalarda suyun özü,

Karamıklı, Düğünözü,

Burada var Türklüğün özü

Gel gidelim bizim ele.

 

Şen şakrak bülbülleri,

Altın kiraz ödülleri,

Coşturuyor gönülleri,

Gel gidelim bizim ele.

 

                   1988

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

BİZİM KÖYÜN ÜSTÜNE

02.05.1986 tarihindeki dolu afeti üzerine yazılmıştır.

 

 

Siyah bir bulut çıktı ufuktan,

Yöneldi bizim köyün üstüne;

Başladı dolu, büyük yumruktan,

Feryadım, sızım köyün üstüne.

 

Yılana benzer uzunca bulut,

Sanırsın sonra, yanıyor barut;

Yağan dolular gözümde haydut,

Titredi dizim köyün üstüne.

 

Bir bulut görünce köylü gülmüştü,

Sonra bir afat köyle görüştü,

Rahmet mi yoksa gazap mı düştü;

Şaşkınca aczim köyün üstüne.

 

Yeşil ağaçlar sanki soyuldu,

Yaşlı gözler hep seyre koyuldu;

Düşen doluyla yerler oyuldu,

Çevrildi gözüm köyün üstüne.

 

Umut elmaya, kiraza idi,

Elma güze, kiraz yaza idi;

Başka umut yaylada düze idi,

Kalmadı sözüm köyün üstüne.

 

Köyüm uğradı bir istilaya,

İsyan edilmez veren Mevla’ya;

Nasıl küsülür garip sılaya,

Duam, niyazım köyün üstüne.

 

Hep aynı tasa, aynı kaygılar,

Yeme, içmeyi kim kolay kılar?

Sonra Allah’a vardı saygılar,

Kalktı patazım köyün üstüne.

 

Emin’im nedir bu tasalanmak?

Rızkını verir her kula Rezzak;

İmtihandayız, inadı bırak,

Sabır ve azim köyün üstüne.

                            02.05.1986

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

BİZİM KÖY

 

 

Toroslar’ın eteğinde bir köy

Hazlı, nazlı bir güzele benzer;

Hele bahar mevsiminde gör, hey!

Ortaya tüm güzelliği dizer.

 

Rakseder ağaçları mutlu,

Sahne olan yamaçları mutlu,

Suya kanan kıraçları mutlu,

Rabbim bütün nimetiyle bezer.

 

Tanla horoz kümesinde öter,

Gün doğmadan bacaları tüter,

Bu mutluluk bütün köye yeter,

Kuşlar bile bu mutluluğu sezer.

 

Toprak damlara serilmiş çullar,

Kıvrılarak iner, çıkar yollar;

Yol üstüne sarkan yeşil dallar

Gel, gel diyen dost ellere benzer.

 

Pencereler asmalarla süslü,

Bahçeleri elmalarla süslü,

Ayşelerle, Fatmalarla süslü,

Şen sokaklar bayramlara benzer.

                            16.05.1987

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

TEK HASRETİMSİN EY MEMLEKET

 

Tek hasretimsin ey memleket!

Sensin gönlümün gülistanı.

Gurbet cehennem, sen bir cennet

Gör bağrımdaki külistanı.

 

Diyemem artık gönül sabret,

Boyun eğmekle bitmez hasret.

İsyanım sana zalim gurbet!

Ver gönlümdeki gülistanı.

 

Hayalin bile alevlerde,

Gözüme dolan isler perde.

Ruhum gömülü bir makberde;

Sor bağrımdaki kabristanı.

                            15.09.1987

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

GİDİP DÖNELİ

 

 

Herkes başka bana, herkes yabancı;

Ne olmuş bu köye; gidip döneli?

Bakışlar manasız, diller yalancı…

Gurbet denmiş köye; gidip döneli.

 

Şaşkın girdim köye, ben adım, adım;

Akranlarımı hiç tanıyamadım.

Uğurlamışlardı, karşılanmadım;

Unutmuşlar; köye, gidip döneli.

 

Köye gelişime bir sevinen yok,

Çakıllı sokaktan çıkıp, inen yok,

Kim ne ile meşgul, bir bilinen yok,

Köylü küsmüş köye; gidip döneli.

 

Şu harabe evmiş gün gördüğüm yer;

Şu temel bu evin damına değer;

Gelmişim anamın yanına meğer,

Hala gider suya, gidip döneli.

 

Herkes bir sultandır kendi başına;

Maske takmış bizim kedi başına;

Darbe yemiş adil kadı başına;

Köy, hasret köye; gidip döneli.

 

Gurbetten gelmişim köye, gurbete;

Dökmüşler zehiri bala, şerbete;

Dayı, teyze, hala hasret sohbete,

Niye böyle niye; gidip döneli?

 

Evvelki ufaklar gözleri mercan,

Kalmamış yakınlık, taş sanki her can;

Gelir gelmez kaçıp gitmek ister can,

Uğramış bir şeye, gidip döneli.

 

İki gün sonrası hesapta bayram,

Hazırlık için dert, hasret, nefret, gam…

Sevgi, kardeş, dostluk… Bilinmez kavram.

Hep küsmüş bu köye, gidip döneli.

                                      18.06.1985

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

ÜÇ MEVSİMLİK HAYAT

 

 

Köyümde açmışım dünyaya gözümü,

Yoğurmuşlar sanki köyümle özümü,

Orada yaşadım ben ilkbaharımı,

Şimdi de gurbette yaşarım güzümü.

 

Belki de aniden kış acı basacak,

Belki de Azrail kıskacı basacak,

Hatıramın yalnız bir kaçı basacak,

Baharın havası göremez yüzümü.

 

Üç mevsimlik ömrüm geldi de geçiyor,

Gönül beş altı gün çaldı da geçiyor,

Dünyada muradım kaldı da geçiyor,

Kaderin darbesi kesiyor sözümü.

                   07.04.1987

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

ERMENEK HAYATI

 

 

Ermenekliyim ben, Ermenekli,

Yaylada çoban, eli deynekli.

Yolsuz Toroslar dağ, dağa ekli,

Gidiyor çoban, dalı göynekli.

 

Ağaçlar açar Nisan ayında,

Çocuklar yüzer Göksu çayında,

Yemek yemenin bir kolayında,

Oyun oynarlar eli ekmekli.

 

Obalar vardır dağ arasında,

Farklılık yoktur çağ arasında,

Halkı işinde bağ arasında,

Kızları çalışır beli öncekli.

 

Başları örtülü genç kızları var,

Utanma duygusu, hem nazları var,

Birbirinden üstün ne pozları var,

Un elerken gör eli elekli.

 

Ötüyor damda türlü, türlü kuş,

Taşlı sokaklar hem dar, hem yokuş,

Yol kenarında bir taş oyulmuş,

Bulgur döverler eli tokmaklı.

 

Yolcu yolunda toza karışır,

Tarih konuşur, söze karışır.

Avcı yaylada buza karışır,

Keklik avlıyor eli tüfekli.

 

Yayladan köye selam yolladım,

Aş getirmeye adam yolladım,

Topladım buram, buram yolladım,

Kokluyor güzel, eli çiçekli.

                            24.02.1986

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

PEŞİNDEYİM

 

 

Bir güzel var Ermenek’te

Çoktan beri peşindeyim.

Sokaklar dar Ermenek’te

Dönmem geri, peşindeyim.

 

Yokuş yollar taş döşeli,

Evleri hep taş köşeli,

Kalbime ataş düşeli

Zalim biri peşindeyim.

 

Toprağında, taşındayım,

Ben kebenin başındayım,

Bak yukarı karşındayım

Çık dışarı, peşindeyim.

 

Ermenek’in çok güzeli,

Ama böyle yok güzeli,

Görüp seni ilk süzeli

Gülmem gayri peşindeyim.

 

Ermenek’in içindeyim,

Ne iki, ne üçündeyim,

Bir tek aşkın suçundayım,

Öldür bari, peşindeyim.

                   24.02.1986

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

ERMENEK

 

 

Sen kanılmaz su, doyulmaz havasın,

Aşkı besleyen Leyla’sın Ermenek.

Biz güverciniz, sen bize yuvasın,

Mutluluk dolu deryasın Ermenek.

 

Tabiatın ben özüne karıştım,

İrem bağında üzüme karıştım,

İlkbaharına, güzüne karıştım,

Sen her mevsimde başkasın Ermenek.

 

Yassı Kaya’dan ve Kuru Çeşme’den,

Göksu Çay’ından, hem Yumru Tepe’den,

Seni bir çarşıdan, bir de kaleden

Seyretmeye ben doymadım Ermenek.

 

Senin bağrında yaşıyor sevgilim,

Altı yıl geçti, lisende tahsilim,

Çizerken elim, söyler şair dilim,

Kâğıda dile sığmadın Ermenek.

                            20.06.1983

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

KARAMAN’IN KOYUNU

 

Karaman’ın koyunu

Her gölgede yatmazlar

Oynar ama oyunu

Dosta madik atmazlar.

 

Sonra çıkar oyunu

Herkes bilir huyunu,

Kır koyunlar suyunu

Pis pınardan yutmazlar.

 

Kurbandırlar vatana,

İnsan derler insana,

Gardaş derler bak, sana;

Yalan, riya katmazlar.

 

Cümle alem buyursa,

Bahtiyardır doyursa,

Güler yüzler kusursa,

Yüz eğip, kaş çatmazlar.

 

Her akşamda, sabahta,

Divanda ve dergahta,

Mehmet Bey gelir akla;

Geçmişi unutmazlar.

 

Emin söyler arada,

Duyan anlar burada,

Kara koyun kara da…

Kalbe kara katmazlar.

                   10.10.1992

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

GÜZEL KÖYÜM

 

 

Ayrıldığım zaman mevsimin güzüydü,

Yeniden bahar olmuş güzel köyüm.

İstemediğim yüz köyümün yüzüydü,

Cennetten güzellik almış güzel köyüm.

 

Çıplak yer kalmamış o kıraç ovada,

Her çeşit kuşlardan uçuşur havada,

Sebzeler, meyveler taşıyor kovada,

Cennetten nasibin almış güzel köyüm.

 

Çığlı fırtınalar ılık rüzgar olmuş,

Busbulanık çaylar duru akar olmuş,

Bahar neşesiyle güneş doğar olmuş,

Huzurla, sevinçle dolmuş güzel köyüm.

 

Tomurcuk tomurcuk, rengarenk çiçekler,

Hasret çekenlerin dönmesini bekler.

Bu mutluluğu su gibi içecekler,

Rahmet kapısından dalmış güzel köyüm.

 

Küçücük çocuklar konuşur olmuşlar,

Kuzular, oğlaklar koşuşur olmuşlar,

Hasretle yananlar buluşur olmuşlar,

Hayatın özünü bulmuş güzel köyüm.

                            16.04.1983

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder